
Muhteşem Galapagos...
Tavsiye ediyor muyum: İlk yazımın konusu, sizce? Evet, kesinlikle!
Ne zaman gitmeli: Ekvator çizgisine yakın olduğu için yılın her dönemi seyahate uygun. İki mevsim var, yağışlı ve yağışsız. Haziran-Aralık arası yağışsız dönem
Ben ne zaman gittim, nasıldı: Eylül ortasında oradaydım. Bazı günler güneşli, açık; bazı günler kapalı ve hafif yağmurlu idi. Sıcaklık ortalama 25 dereceydi, su sıcaklığı 20 derece civarındaydı.
Ne kadar kalmalı: Minimum 5 gün
Ben ne kadar kaldım: 5 günlük cruise yaptım + 2 gün dalış için kaldım
Nesi güzel: Canlı çeşitliliği, doğal yaşam, tekne gezintisi, şnorkel ve dalış yapma imkanı
İlginç bir kısa not: Galapago İspanyolca’da tosbağa demek. Adalar 1800’lerde ilk gelen İspanyollar tarafından bu şekilde adlandırılıyorlar.
Yazının devamı aşağıda...
Nereden başlamalıyım diye çok düşündüm seyahat notlarımı yazmaya. Ne de olsa her gittiğim yeri çok beğendim. Ama bir yer vardı ki içlerinde.. Senelerdir hayalini kurduğum GALAPAGOS… Başlangıç noktası olmaya hak kazandı fazla düşünmeden :)
Nedir bu Galapagos demeyin şimdi. Ben Galapagos Adaları’nı ilk kez lisede bir Biyoloji dersinde duymuştum; Darwin’in doğal seleksiyon ve evrime yönelik çalışmalarını bu adada yaptığını söylemişti Biyoloji hocamız. Nedenini ise adaların çok sayıda kendine özgü (endemic) türe ev sahipliği yapması olarak açıklamıştı. Merak edip biraz ansiklopedilerden araştırmıştım o gün -henüz evdeki bilgisayarda ancak pacman oynayabiliyorduk:)- ; ve okuduklarım beni mest etmişti. O günden itibaren Galapagos hayalim olmuştu; Yalnız George* ise bir çeşit celebrity, tanışmak istediğim. Hele ki ilerleyen zamanlarda adalarla alakalı renkli görüntülere bakma, videolar izleme şansını bulunca daha da perçinlendi isteğim.
Ve nihayet geçtiğimiz Eylül’de uzun zamandır yapmak istediğim Güney Amerika gezimi gerçekleştirdim ve hayallerimdeki Galapagos’a gittim! Gördüklerime tek kelimeyle ba-yıl-dım! Bunca senedir beklediğime değmiş ve kesinlikle bir daha geleceğim diyerek ayrıldım adalardan. Ne gördün, nesi varmış bu adaların dediğinizi duyar gibiyim:) Hmm mesela meşhur dev tosbağalar ve kaplumbağalar, kara ve su iguanaları, mavi ayaklı(!) sümsük kuşları**, nasca sümsük kuşları, albatros kuşları, fregat kuşları, yengeçler, vatozlar, kelebek kanatlı balıklar, şişen balıklar ve birçok başka balık cinsleri, çekiç başlı köpekbalıkları (evet bir sürünün yanından yüzdüm!!) ve ve veee şeker mi şeker deniz aslanlarını*** gördüm. Hatta bir deniz aslanıyla arkadaş oldum:p, oynadım, yüzdüm! Ha ispinoz kuşlarını unuttum, Darwin’in üzerinde çalışmalarını yaptığı meşhur kuşlar. Ama diğer çeşitler öyle gösterişli ve ilginçti ki, onları atlamamak elden değil… Ha sakın kafanızda bir hayvanat bahçesi canlanmasın hayvanlardan bahsedince, hayır son derece doğal bir ortamda olduğunuzdan her dakika emin olacaksınız. Çünkü hayvanlar insanlara karşı son derece cool! Ya neredeyse 100 senedir gelen bu tuhaf yaratıklara alıştılar ya da özünden coollar :p Bir hayvan sizi fark ettiğinde başka bir ortamda olacağı gibi topuklayıp kaçmıyor, bilakis "a yine paparazziler geldi, boşver canım, biz takılmaya devam edelim" modundalar. Eşleşmelerini, yavrularını beslemelerini, uyumalarını, yüzmelerini izlerken onları hiç rahatsız etmediğinizi fark etmek ekstra güzellik katıyor işin içine.
Tamam hepsini anlatacağım, önce biraz kısa bilgi vereyim: Galapagos adaları büyüklü küçüklü 18 adadan oluşuyor. Bunlardan sadece 4'ünde insanlar yaşıyor. Bu sayılar ha bire değişiyor çünkü adalar volkanik bir yapıya sahip. Aman korkmayın, şaka, gezdiğiniz sürede hissedebileceğiniz şeyler yaşanmıyor;) Toplam nüfus 30 bin civarında. Tahmin ettiğiniz üzere adaların çok ufak bir kısmında insanlar yaşıyor, geri kalan kısım bitki, hayvan, kısaca canlı çeşitliliğiyle dolu. Ve her adada birbirinden farklı biyolojik türler görülüyor.
En önemli gelir haliyle turizmden ve tarımdan elde ediliyor. Turizmin ekosisteme zararlarının da biraz da olsun farkındalar. Adaların tamamı Galapagos milli parkı olarak koruma altında. Adaları ziyaret etmek istiyorsanız bagajlarınız hem girişte hem çıkışta ekstra kontrol ediliyor, yanınızda adayı hatırlatacak(!) herhangi bir taş, böcek vs taşınmadığınızdan emin olmak için;) Ayrıca havaalanında adaya girmeden peşin peşin 100 USD koruma ücreti ödüyorsunuz. Özellikle canlı türlerini korumak için sıkı kurallar var. Mesela gördüğünüz şirin bir kaplumbağaya 2 metreden fazla yaklaşamıyorsunuz çünkü yasak. Veya onları besleyemezsiniz de vs vs. Özellikle Galapagos’a özgü türlerin bulunduğu adalara yanınızda “naturalist” rehberiniz olmadan gidemiyorsunuz. Hah o deyimi de ana dili İngilizce olanlar bile anlayamadı ya :)
Böyle olunca turistlerin önemli çoğunluğu cruise denen rehberli tekne turlarını tercih ediyor. Tekne turları 4-5 gün olabileceği gibi 2 haftaya kadar da uzayabiliyor. Fiyatlar 5 gün için 1000 USD civarından başlıyor ve teknenin kalitesine ve tur süresine göre fiyat çok daha artabiliyor. O yüzden bu güzellikler için elinizi cebinize sokmanız gerekiyor biraz:) Planlamanızı erken yapmanız size fırsat sağlayabilir; çünkü seyahat edeceğiniz tarih yaklaştıkça ödeyeceğiniz fiyat da artıyor. Genlerinizi dinlemeyin erken rezervasyon hayat kurtarır;)
Adalar, bilirsiniz, Ekvador sınırları içinde. Galapagos’ta doğup büyüyen insanlar mevcut (nedense kıskandım onları); yine de nüfusun çoğunluğu Ekvadorlu. Doğum demişken, adada ilk doğan kişi Rolf Wittmer’i anmadan geçmeyeyim ve bu vesileyle adanın trajikomik ilk insan tarihinden de bahsedeyim –uzun uzun bahsedilir ya kısa tutayım da adaya gittiğinizde de duyacağınız gizemi kalsın- :
Adalar 1500’lerde şans eseri keşfediliyor ancak bir süre unutuluyor. Bilirsiniz o dönemde İspanyollar kıtayı henüz keşfetmiş ve sömürgeleştirme halinde. İnsanların doğadan başka öncelikleri var yani altın, gümüş gibi;) Peru’yu yazınca bahsedeceğim İspanyolların kıtayı keşfinden, umarım.Ekvador’un adayı sahiplenmesinden ve Ekvadorluların birkaç yerleşme denemesinden sonra 1835’te Charles Darwin adalara geliyor ve çalışmalarını yayımlamasıyla adalar ününe kavuşuyor.
Ve 1929’da adalara (spesifik olmak gerekirse Floreana adasına) ilk yabancı göçmenleri geliyor: Alman doktor Friedrich Ritter ve metresi Dore Strauch. Evet metresi (alçak adam)! :p Dore Strauch da kocasını geride bırakıyor bu arada. Herhalde yasak aşıklar uzak bir noktada aşklarına şans vermek istemişler diye yorumlamıştı bizim rehber. Neyse doktor bir deha, öyle ki adada dişçi olmayacağı ve hayvan avlayıp yemek zor olacağı için hem metresinin hem de kendisinin tüm dişlerini çekiyor!!
Ritter’lerden sonra Heinz Wittmer geliyor adaya. Hamile karısı ve ergen oğluyla… Ama asıl onlardan sonra gelen Barones adadaki tüm dengeleri değiştiriyor (ah Survivor’dan alıntı mı yaptım???). Kendisi Avusturyalı olan genç ve güzel bu kadın, iki Alman aşığı ve Ekvador-lu uşağıyla geliyor adaya. Eh biraz film dizi izlediyseniz tahmin edersiniz, uşağı da aşığı oluyor sonra:) Barones hırslı bir kadın, adada zengin turistleri ağırlayacağı büyük bir otel kurma fikrinde. Kısa zamanda da teknelerin rotalarını değiştirmelerine bir neden oluveriyor. Bu alakadan son derece memnun olan Barones kendini adanın kraliçesi ilan ediyor ve zenginleri ağırlamaya başlıyor adada. Onlardan otelin inşaatı için yardımlar alıyor, ada ziyaretçilerinden vergi topluyor vs. Bayağı kurnaz bir tip anlayacağınız;)
Ancak zaman ağlarını örüyor :p Adanın ilk sakinleri Barones’ten rahatsız oluyor, ilerleyen zamanda aşıklarından biri de Barones’ten uzaklaşıp onlara yaklaşıyor. Ve bir gün aniden Barones ve diğer Alman aşığı ortadan yok oluyor. Wittmer’ler ne kadar Tahiti’ye gittiklerini söylese de Ritter’ler aşığının Barones’i ve rakibini öldürdüğünü ve Wittmer’lerin ona yardım ettiğini söylüyor. Bundan birkaç ay sonra diğer aşık da adadan kaçmaya çalışıyor ve bir süre sonra cesedi mumyalanmış şekilde alakasız başka bir adada bulunuyor. Çok garip değil mi? Bitmedi:) Aynı sene Doktor Ritter de tavuk etinden zehirlenip ölüyor. Hani şu hayvan eti yememek için dişlerini çeken doktor! Tabi onun ölümü için de spekülasyonlar devam ediyor. Wittmer’lere göre katil karısı.
Hala çözülememiş bu gizemli ölümleri bir yana bırakalım. Bu hikayeden tek sağ çıkanlar Wittmer’lerin torunları şimdi adalarda büyük arazilerin sahibi ve turizmden önemli gelir elde ediyorlar. Adada doğan ilk insan Rolf Wittmer ise 2011’de hayata gözlerini yummuş.
Ben bu hikayeyi dinlediğimde ve sonra biraz okuduğumda çok eğlenmiştim, umarım siz de eğlenmişsinizdir. Bırak bunları, adalarda ne yapılabilir anlat diyorsanız azıcık ayıp ediyorsunuz :) ama içimi okudunuz, şöyle buyurun:
-
Cruise ile gezin çünkü kendiniz ayarlayacağınız bir turda bir çok kısma gidemezsiniz. Teknenin güvertesinde biranızı yudumlayarak güneşin batışını izleyin. Yalnız deniz tutuyorsa pek hoşunuza gitmeyebilir tabi tekne turu(!)
-
Yukarıda saydığım hayvanların hepsini görmeye çalışın ama öne çıkanlar: deniz aslanları, mavi ayaklı sümsük kuşları, muhteşem fregat kuşları (vallahi isimleri muhteşem: magnificient frigate birds), dev tosbağalar.. Bunları görmeden dönemezsiniz!
-
Dalış yapabiliyorsanız dalın; ama yapamıyorsanız şnorkelle de sualtında da karada olduğu gibi çeşitlilik olduğunu göreceksiniz. Mutlaka en azından şnorkel yapın. Devil’s Rock güzel bir nokta bunun için.
-
Dalış yaparsanız Scuba Iguana adaların en profesyonel dalış merkezi. Her gün için önceden belirlenmiş bir ajandaları var. Sabah 7:30 gibi dalış merkezinde oluyorsunuz, 14:30 civarında geri dönüyorsunuz ve iki dalış yapmış oluyorsunuz. Fiyatları biraz yüksek (220 USD) ama karşılığında iyi bir hizmet ve güvenli bir dalış alıyorsunuz. Alternatif olarak adanın en hareketli mekanı Bongo Bar'da dalış hocalarıyla tanışabilir ve çok daha uygun fiyata (hatta ücretsiz) dalış yapabilirsiniz ama güvenlik önemli;)
-
Santa Cruz adasında Puerto Ayora’da en azından bir akşam geçirin. Tüm sahil kasabaları gibi güzel restoranları ve barları var. Özellikle Il Giardino restoranını tavsiye ederim.
-
Floreana adasındaki Postane koyundan bir kart atın. Bunun için cruisea çıkmadan çantanıza birkaç kart stoklamanızı öneririm, yoksa el yapımı kartlara mecbur kalırsınız;) Ve yine aynı posta kutusundan gideceğiniz yere yazılmış bir kartı alın ve teslim edin (Benim gibi yalıya teslim edilecek kartı almış bulunursanız işgüzar güvenlik görevlileri nedeniyle kart amacına ulaşamayacaktır ama siz yine de bir insanlıkta bulunun bence ne zararı var:p).
-
Şnorkelle yüzerken yanınıza bir deniz aslanı yaklaşırsa ondan korkmayın, hareketlerini taklit ederek ilgisini çekip onunla yüzmeye başlayabilirsiniz. Yalnız dikkat edin, ona saldırdığınızı düşünürse sizi ısırabilir, deniyor. Ha bir de oynamaktan yorulmayacaktır, siz yorulabilirsiniz ;)
-
Charles Darwin Research Station'a gidin; yavru kaplumbağaların ölçümlenmelerini izleyin, büyük tosbağaların ne kadar yavaş olduğunu çıplak gözle görün.
-
Santa Cruz adasındaki Tortoise Reserve'i ziyaret edin ve dev tosbağaları yakından görün. Ön taraflarından yaklaşırsanız korkup kabuklarına çekilebilirler. Ha adada harcayacak çok vaktiniz yoksa, C. Darwin R.S'dansa Tortoise Reserve'e gitmenizi tavsiye ederim.
*Yalnız George adaların celebritysiydi hakikaten. Pinta tosbağalarından tek canlı kalan oydu ve hayatının son dönemlerinde en nadir görülen türdü. 1971 yılında bulunmuş ve korunma altına alınmıştı. Türünün devam etmesi için türüne yakın türlerden birkaç dişi kafesine getirilse de hiç biri ilgisini çekmedi. Yalnızlığı tercih ettiği için bir film karakteri olan Yalnız George’dan etkilenilerek böyle isimlendirildi ve 2012’de ölümüyle türü de yok oldu. Yalnız George canlı türlerinin korunması çalışmalarının maskotu gibiydi.
Yalnız George’un yaşı bilinmiyordu ama 100’ün üzerinde olduğu tahmin ediliyordu. Galapagos’ta yaşayan dev tosbağaların olayı da bu. Ortalama 100 yaşlarına kadar yaşayabiliyorlar, bilinen 170 yaşında örnekler falan var. Bidiğiniz gibi çok hareketli de değiller, su içseler yarıyor gariplerime; 400 kg'lara kadar çıkabiliyorlar. Uzunlukları da 1.8 metreye. Neden dev deniyor, anladınız;)
**Merak ediyorsanız ben Galapagos deniz aslanlarına neden fok demiyorum: Çünkü onlar fok değil, deniz aslanı (“not seal, sea lion”) :) Fotoğraflarda asilce kıvrıldıklarını da, yayılmış uyuduklarını da göreceksiniz bu tatlı şeylerin. Günün 17 saatini uyuyarak geçiren bu memelilere denizden çıkarken rastlayabileceğiniz gibi ilginç sesleriyle eşlerinin dikkatini çekmeye çalışırken veya yavrularını emzirirken de rastlayabilirsiniz Galapagos adalarında. Ve asla "şu deniz aslanları da yetti" demeyeceksiniz!
***Boobies kuşlarının Türkçe’sinin sümsük kuşları olduğunu bilmiyordum, yeni öğrendim. Rehberimiz boobies dedikçe gülüşmüştük cruise sırasında haliyle:) Esasında bu kuşlara bobo kuşları denmiş önce. Bobo İspanyolca’da ahmak demek. Biraz şaşkınca yelken gemilerine kondukları ve kolayca yem oldukları için öyle isimlendirilmişler en başında. İngilizce literatüre de boobies olarak girmişler. İsimlerinin Türkçe’de sümsük olması da daha manadar oldu sanırım.








